TÜRK USULÜ ÇÖZÜM : SÜİKAST !
Duygularımızı bir köşeye bırakıp düşünmek zorundayız. Bu cinayetin kim veya kimlerin yaptığından çok siyasal mesajını anlamaya çalışmamız lazım.
Fransızlar belki bir iki katil bulurlar. Bunlar Çeçen, boşnak, Türk, Ermeni ya da Kürtte olabilir. Ama işin aslını, Fransızlar kendilerine saklıyacaklardır. Bu dosyayı yeri geldiğinde Türklere, yeri geldiğinde Kürtlere bir şantaj aracı olarak kullanacaklar.
Onun için katiller, hesaplanan stratejinin bir gölgesidirler. Gölgeyi bulmak, Fransızlara kalsın. Ama Gölgenin arkasındaki güçleri ve planları ise Kürtler aramalıdır.
...
Paris cinayeti, Kürtleri Akp’nin “çözüm sürecine” ikna etmeye zorlama, ya da süreç karşısında tercihsiz bırakma operasyonudur diyerek başlamak istiyorum.
Nasıl mı?
Öncelikli uzun bir tecridin ardından, bu kez AKP İmralı’nın kapısına dayanarak, çıkış yolunu orda buldu. Bölge sallanıyor, her türlü alt üst oluş gerçekleşebilir. Siyasi sınırlar kadar coğrafik sınırlar da değişebilir. Bu alt-üst oluş, Kürtlere Ortadoğu’da rol biçiyor.
Nasıl bir rol? Devletleşme ya da siyasal iktidarlaşma yolu diyelim buna.
Kürt ve Kürdistan tarihinde Kürtler 1920’lerden sonra bağımsızlığa, bağımsızlık olmasa bile federatif bir yapıya en yakın oldukları süreç, bu süreçtir. Belki milli burjuvaları daha yoktur, devlet yönetme gelenekleri yoktur, demokrasi düzenleri yoktur, ama tüm bunlara rağmen özgür olma arayışları itibariyle bölgenin “taze kanı” durumundalar. Kürtlerin var olma ve tanınma istemi, uluslararası ve bölgesel güçlerin hesaplarında, Kürtlere bir bir rol biçmesine yol açmıştır.
Daha açık bir dille bu durum, Kürtleri bölgede taktik güç haline getirmistir.
Bazı Kürtlerin Akp’yi tahlil etmede ciddi bir yanılgıları olduğunu düşünüyorum. Kürt sorunu konusunuda cumhuriyet tarihinden bu yana en rasyonalist ve realist politikaları Akp uyguluyor. Çünkü Kürtlerin gücünü zaafa dönüştürmeyi çok iyi biliyorlar. Kürt sorununa en kapsamlı, uzun sürece yaydırılmış stratejik planlardan, güncel adımlara kadar organize olan, bu konuda yetenekli kadroları ve geniş istihbarat ağı olan bir güçtür Akp.
Adamların Ortadoğu’yu tahlil etme yetenekleri kadar, Kürt sorununun varacağı tehlike ve sınırları çok iyi bildikleri, ya da analiz ettikleri içindir ki, “çözüm”lerinin zamanlamasını mükemmel yaptılar.
Akp, ortadoğunun dengelerinin değişmesi sonucunda, uluslararası ve bölgesel koşulların bağımsız bir Kürdistan’a yol açabildiklerini varsaydıkları için, uzun bir zamandır inziva altındaki görüşmelerle, politikalarını, projelerini hazırladır. Abd’nin de bu projede yer aldığı ve hatta Akp’yi bu süreçte çözüme ikna ettiği düşünülebilir. “Bu süreçte Kürt sorununu çözmezsen, yarın bir Kürd devleti ile karşılaşabilirsin” denmiş olması mümkündür.
Fethullah Gülen’in “el de etek de öpülür” demesinden Gül’e kadar, liberalinden CHP’sine kadar herkes bu çözüme ikna olmuş olması bir stratejiye işaret ediyor. Bir MHP kalmış, MHP siyaset varlığı ve doğası gereği karşı çıkacaktır.
Baş danışman Yalçındoğan ne demişti, “Kck operasyonları Kürt baharını engellemek içindi”; bugün ise ne diyor,”İimrali ile başlatılan süreç bu operasyonların devamıdır” diyor.
Peki varsayılan bu proje neye dayanıyor ? Öcalan’ın ulus-devlet tanımlaması dışında çözüm arayışları önceden vardı. Yani devletin sınırlarının bölünmezliği konusunda güvence veriyordu. Ancak devlete bu yetmedi, sınırların yönetiminde de birlik istiyordu. Kültürel özerklik bile olmayan “demokratik özerklik” tanımını bile kabul etmedi. Ortak devletin ayrı yönetimleri bölünmeye yol açar endişesiyle, “özerklik” de gündemden çıkarıldı.
Ve uzlaşılan nokta, Türk ve Kürt adının geçmediği ama her halükarda Türklüğün egemen olacağı, Kürtlüğün ise anayasal bağlayıcılığı olmadan sosyal alanda kimi özgürlüklerle tanınacağı varsayılıyor.
Buna karşılık, silahlar isteniyor. Akp’nin barış çözümü bunlardan ibaret!
Kandil – Öcalan çelişkisi yaratma!
Akp, İmralı görüşmelerini kullanarak, şii ittifakına girmiş ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki rolünü alt-üst etmiş Kandili ikna etmenin ötesinde pes ettirmeye çalışıyor.
Daha ilk günden, Kandili Öcalan ile çatıştırmaya çalıştılar. Kandilin Öcalan’a uyacağı temennisinden ziyade, çatıştırarak güçten düşürmeyi hedeflemeleri ilginçti.
PKK’yi biraz tanıyanlar, PKK’nin bir Önderlik hareketi olduğu, dolayısıyla Öcalan’ı aşan bir eğilimin olmayacağını gayet iyi bilirler. Devletin ya da Akp’nin bunu bilmemesi mümkün mü?
O zaman niyet nedir, Kandi-Öcalan çelişkisi varmış havası yaratarak, hem vuruşturmak, bu karışıklıktan yararlanarak sonuçlarda daha fazla söz sahibi olmak.
Öcalan’a rağmen farklı düşünceler olsa bile, sonuçta Öcalan’ın son söz sahibi olduğu, ya da olacağını bilmek hiç de zor değil.
Ancak başta Yalçındoğan gibilerinin bu olmayan çelişkiyi pisayaya sürüp pişirmeleri, niyetlerinin “çözüm”den ziyade Kandilin strtatejik duruşu ile ellerindeki silahlar olduğu anlaşılıyor.
Neden Paris katliamı ve Sakine Cansız...
Paris cinayetini duymadan “Kandil kendine dikkat etmeli” diye bir yazıya hazırlanırken, Paris’te Sakinelerin katliamını duydum. Olası bir suikast ya da provokasyon ihtimali bekleniyordu. Ama Avrupa’da gelişmesi ve Sakine Cansız’ın seçilmesi şok edici olmuştur.
Paris’teki canice gelişen bu katliamdan sonra Başbakan, hükümet sözcüsü H.Çelik, Türk medyası ve PKK muhalifleri hep bir ağızdan “iç hesaplaşma” dediler. Daha başından bu teze sarılmaları ve Akp’nin Imralı görüşmeleri ile “çözümü” ısrarla canlı tutmaları insanı değişik kuşkulara götürüyor.
Başbakan Erdoğan, Sakine Cansız’ın ölümünü “eski nişanlısı Mehmet Şener’de örgüt tarafından ifaz edildi” açıklaması, önceden hazırlanmış bir planın bayatlamış konuşması gibiydi.
Sakine bir kadındı, PKK kurucularındandı. Sakine Cansız’ı hedefe koymak hem Kürtler’de derin bir acıya yol acacak, hemde Mehmet Şener dolayısıyla rahatlıkla “iç hesaplaşma” tartışması geliştirilebilecekti. Bazı Kürt soysuzlar da, üstüne basa basa “biz de tehdit ediliyoruz, örgüt içi infaz” ile kamuoyu ikna edilecekti.
Sakine Cansız’ın PKK kuruluşunda yer alması ise, Kandil yönetimine mesajdır. PKK’yi kuranları asla affetemeyeceğiz ve onlarla aynı masaya oturmayacağız, mesajıdır. Bu cinayetin Kandil yönetimi Avusturalya’ya tezinden bağımsız olması mümkün mü ? Bu Öcalan’ın “devletsiz, siyasal iktidarsız” çözümüne rağmen, devlet Öcalan’la aynı masaya oturacak mı sorusunu hafızalarda hep tutacaktır.
Tam da Paris katliamının sıcaklığında Öcalan’a televizyon hediye edildi. Al sana ödül! Dünyanın en büyük işkencesi, başkasına yapılan işkenceyi bir başkasına seyrettirmektir. Verilen televizyonla, “al seyret, bak senin kızlarını nasıl katlettiğimizi gör” demekten başka anlamı var mı?
Her kuşku doğru olmayabilir, ama her kuşku doğruyu bulmaya yardımcı olabilir. Bizimkisi de bir kuşku!
Türk tarafı “iç infaz” diyor, Kürt siyasetçileri ise “Türk gladyosu” diyerek, “bu eylem barışa karşı yapılmıştır” tanımına varıyor.
Bana göre iki tezde yanlış. “iç infaz” tartışması hedef şaşırtma ve gündemi saptırmaya dönüktür.
Bu işi Türk gizli servisi yaptı ya da yaptırdı. Bu çok açık. Ama gizli servise kim yaptırdı, ya da hangi stratejik politikalar buna yol açtı, bunu tartışmak gerekiyor. Onun için “Akp çözüm”ü üzerinde durmamız, kuşkumuzun asıl kaynağı.
Kürt tarafı ise “Gladyo yaptı” soyutlaması ile fişeği hedifine değil de havaya sıkmışa benziyor. “Gladyo” derken Ergenekon, MHP ve ordu içindeki karanlık güçler anlaşılıyor. Ve bu güçlerin alelacele böylesi bir eylemi kısa bir süre içinde gerçekleştirme imkanları yoktur. Sakine Cansız’ın hedeflenmesi uzun süreden beri hesaplanmışa benziyor.
KCK’nın “Gladyo” demesi Akp’yi çok fazla rahatsız edeceğini sanmıyorum, zira Akp Ergenekon’a mücadelesi dolayısıyla kendini bu “Gladyonun” dışında tutacaktır.
İkincisi, “bu Süikast barışa karşı yapıldı” saptaması anlaşılır değildir. Daha bir çözüm yok, hele Kürtlerin masaya koyduğu bir çözüm hiç yoktur. Sadece Akp’nin “çözümü” gündemde dolaşıyor. Bunun için ortada bir çözüm yok ki, birileri bunu sabote etsin!
Tüm yazar çizerlerin, failleri daha bilmiyoruz söylemleri ise “failin herkes tarafından bilindiği ama kimsenin bilmek istemdiği” bir cinayeti anlatıyor bize. Bazı Kürt yazarların Türk aydınlarını taklit ederek, “daha faillerini bilmiyoruz, beklemek gerekir” söylemlerini ise, olası bir çözüme bir yatırım mı acaba?
AKP’nin çözümlerini iyi okumak lazım. Kürtler ateşkes ilan etti, seçimlerde Akp’ye fırsat tanıdılar, AKP 6 Kürt milletvekilini zindan da tuttu.
Kürtler çözüm, barış dedi. KCK ile onbinler zindana konuldu.
Oslo görüşmelerini yaptılar, görüşmeleri yaparken “Sri lanka” planını hazırladılar.
Bugün de İmralı’yla çözüm görüşmeleri başlattılar, Paris’te üç Kürt kadını vahşice katlettiler.
Bundan hareketle Paris katliamından sonra, Türk medya’sının “çözümü” tartışmaya açması tesaddüf değildir. Hatta AKP’ li bir bakan “savaş yanlıları bu kadar acele ediyorlar, biz onlardan daha acele etmeliyiz” diyerek kendilerini barış havarileri olarak yansıtması şaşılacak bir durumdur.
Sakine’lerin katliamı Kürt hareketini töhmet altında bırakarak etkisizleştirmek, kararsızlara AKP’nin imanını aşılamak, Kürt direnişçilerine ise korku salmak temelinde “çözüm” stratejisinin taktik bir ayağı olduğu düşüncesi baskın geliyor.
Hemen herkesin mutabık olduğu Paris katliamı uzun zamandan beri planlanmıştır düşüncesi eğer doğruysa, bunu “çözüm” stratejisinden ayrı tutmak mümkün olmayacaktır.
Çünkü bu güne kadar hep Kürt hareketi “çözüm” dedi, her çözüm demesi bir katliamla, kalleşlikle karşılığını buldu.
Bu gün Kürt hareketinin aksine Akp “çözüm” diyor. Ve çözümlerinde gayet ciddiler, ısrarlılar!
Hiçbir onurlu, vijdan sahibi insan barışa, çözüme karşı çıkmaz. Ama bu gün birileri çıkmış hem çözüm diyor, hem de kardeşini katlediyor. Katlederken de, seni kardeş katili ilan ediyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder