20 Mayıs 2013 Pazartesi

İSTAHBARAT GÖRÜŞMELERİ DİPLOMASİ DEĞİLDİR

İSTAHBARAT GÖRÜŞMELERİ DİPLOMASİ DEĞİLDİR
Bir tarihçi, tarih geçmişte icra edilen siyasettir, siyaset ise günümüzde yazılan tarihtir, der. Savaş ve silah tarih yapımında bazen itici ve bazen de geriletici rol oynamışsa da, tarihin tüm düzeneğini siyaset belirlemiştir. Bundan dolayı tarihin en büyük ve en güçlü kalemi siyasettir.
Diplomasi ise devletler arası ilişkileri yürütme sanatı olarak tanımlanır. Ancak en canalıcı betimi, savaşla çözümü bulunamayan sorunları diplomatik mecrada çözme iradesididir. Yani politikanın devletler arası mekanizmada estetize edilip, imaj-görüntüyle gerçekleşme halidir.
Siyaseti şiir gibi okumak, ya da siysetin kuru, ruhsuz dünyasını teşrifat ve retorik ile estetize edip kendini cazip kılmaktır diplomasi.
Kürt tarihi eğer makul bir şekilde ele alındığında, en anlamlı özeti şöyle karşımıza çıkıyor: “Kürtler savaşta direnir, ama siyasetten kaybetmişlerdir” tanımıdır. Yani Kürt tarihi nasıl bir direniş tarihi ise aynı zamanda siyasetsizliğinde tarihi oluyor. Kürtlerin tarihinin yitik ve sınırlı olmasının, başkaları tarafından yazılmasının nedeni Kürtlerin siyasete yabancılığı nedeniyledir.
Kürt tarihinin yakın dönemi incelendiğinde, Kürtlerin belli ölçülerde siyasetle tanıştığını, uluslararası ilişkilere adım attığını görebiliriz. Ama bu adımın arkasında, silahlı direniş ve halk ayaklanmasının kendisi var. Uluslararası ilişkilere yansıyan diplomasi  “otoriter ve militer”  güzergahta beslendiği için, bir kurum olarak açığa çıkmıyor. Silah ve direniş ile beslenen diplomasinin gücü ve karekteri o anın niteliğine göre belirlenir. Bundan dolayı, bir aşağı bir yukarı, çoğunlukta ise nötr kalan Kürt diplomasisinin uluslararası ilişkilerde varlık göstermemesinin sebebi budur.
Örneğin, Kürt siyaset hareketinin başlıcası olan PKK’nin tarihini inceleyin, “diplomasi” denen bir kavram ve kurumla karşılaşamazsınız. Diplomasi yerine, bölge ve özellikle Avruapa istihbaratlarıyla geliştirilen ilişkiler tercih edilmiştir. İstihbaratlarla görüşme ve ilişkiler “gizli diplomasi” kapsamına girebilir, ancak diplomasi kategorisine girmediğini kesinllikle söyleyebiliriz.
Çünkü istihbarat ilişkileri karanlıktır, bağlayıcılığı yoktur, topluma yansıyacak kadar aleni değildir, ve karşılıklı “çıkar” ilişkileri üzerine gelişir. Ancak diplomasi bir mücadele biçimidir, haklarını ve haklılığını uluslararası mecrada meşruiyet kazandırmaktır. Birinde meşruiyet vardır, diğerinde ise gizliliğe dayalı kapalı ilişkiler vardır. İstihbaratla ilişki içinde olmakla diplomasi yapmak çok farklı şeylerdir. İstihbaratlarla üstü örtülü görüşmeler bir diplomasi değildir.  Kürtlerin artık bu ilişkilerden kaçınması gerekiyor. Daha çok yürütme gücü olan şahsiyetler ile ilişkileri geliştirmeyi zorlamalı, ve bunun yollarını açmayı denemelidirler.
İkincisi,  BDP ve belediyeler gibi büyük potansiyeli olan siyasal birikimin “diplomasiye”   yabancılığı ayrı bir tartışma konusudur.  Kürt siyaset tarihinde diplomasi kurumları genelde Avrupa merkezlerinde bulunuyor. Ve bu kurumlar “dış ilişkiler bürosu” olarak tanımlanıyor. Bu kurumları ve çalışanlarını irdelediğimizde nerdeyse 40 yıla dayanan bir mücadele tarihine rağmen ilkel ve amatöür bir “diplomasi” karşımıza çıkar. Bu kurumları ve çalışmalara önce bir irdeleyelim:
Bir, diplomatik kurumların başına diplomasiden anlamayan insanların olması,
İki, sadece dil bilen, görevi tercümanlık bile olamayacak gençleri “diplomat” sıfatı ile konumlandırmak,
Üç, diplomatik ilişkileri ideolojik kimliklere göre belirlemek
Dört, diplomasiyi “eylem planlarının dosyalarını hazırlamak” olduğunu sanmak.
Bu dört temel nokta, Kürt hareketinin uluslararası ilişkilerdeki amatörlüğünü, bilmezliğini ve çözümsüzlüğünü ele vermeye yetiyor.
Oysa sormamız gerekir, neden kaliteli diplomatlarımız yok. Çünkü kaliteli bir diplomasi kurumumuz yok. Avrupanın değişik ülkelerinde hukuk, uluslararası ilişkiler, politik bilimler, ekonomi vs gibi dallarda eğitim gören yüzlerce Kürt gençleri var. Oraya-buraya boş yere harcanan zaman ve paralar bu gençlere tahsis edilse, gelecek için akademik ve özellikle uluslararası ilişkilerde deneyim kazanabilecek Kürt diplomatlar yetiştirilebilir.
Ancak böylesi bir uzun süreli planlamadan önce gerçekten “diplomasi” kurumunu yaratmak şarttır. Diplomasiden anlamayan bir insanı “diplomatik bir kurumun başına geçirmekle “çizgi devrimciliği”  yapıldığı düşünülebilir, ama diplomasi yapıldığı anlamına gelmez.
Artık Kürtlerin akademik çalışmalar ile militanlığı iyi ayrıt etmesi gerekiyor. Akademik çalışmalar militanlaştırılamaz, militanlaştırıldığında ya kısırlaşır, ya da gülünç-trajik durumlarla karşılaşır.
Tarihte bir örnek verelim, zamanın SSCB liderlerinden Troçki Almanya’ya yaptığı bir ziyaretinde uçaktan iner inmez “Sovyet devriminin propagandasını” anlatan bildirileri Alman askerlere dağıtarak, militan diplomasisi yapmaya çalışır. Trorçki’nin bu tavrı uluslararası diplomatlar arasında gülünç bulunup, alayla karşılanmış ve hem de dikkate alınabilir bir diplomasi olmadığı kanaatine varırlar.
Avrapa “dış ilişkiler çalışmalarında” sık sık “eylem dosyaları”  hazırlayarak bunu “diplomasi” kategorisine koymak ciddi bir yanılgıdır. Rutinleşmiş, artık bıktırıcı hale gelmiş dar ve geniş kitle eylemleri Avrupalı diplomatların ilgisini çekmediği gibi ciddiye aldıkları da şüphelidir.
Dünya da olduğu gibi Avrupa’da da güç olmanın yolu, insan kalabalıklarını yönetebilme kabiliyeti kadar, bu kalabalıkların ortaya çıkardığı ekonomik güç, Avrupalılar için daha cazip gelmektedir. Yoksul, işçi olan, aylık maaşı nerdeyse asgari ücreti geçmeyen bir yığın, örgütlemeda bir baskı aracı olabilir, ama caydırıcı bir tehdit aracı olamaz.
 Avrupadaki Kürtlerin ekonomik durumu, yani ticaretteki rolleri aktif bir ekonomik güce kavuşmuş  ve akttif ekonomiyi sırtına alan sağlıklı bir diplomasi yürütülmüş olsaydı, Kürtler uluslararası gündemde daha önemli bir yeri işgal edebilirdi.
Kürdistan’daki “silah-direniş” gücü ile Avrupadaki Kürdistanlıların kitlesel gücü dönemsel olarak etkili olabilir, ancak uluslararası ilişkilerde bu yeterli değildir. Ekonomik güç, karekterli bir dış politika ve uzman diplomatlarla bunlar ancak gerçekleşebilir.
Dönemin imparatorlarına akıl veren ve günümüz siyasetçilerinin bile siyaset klavuzu olan Makyavel  hayvanlardan örnek vererek, diplomasiye nasıl rol biçtiğine bir bakalım.
“Hayvanları taklide gerek duyan bir hükümdar tilki ve aslanın niteliklerini iyi bilmelidir. Çünkü onlar tuzaklara karşı tilki ve kurtlara karşı kendini savunamaz. Şu halde tuzakları tanımak için tilki, kurtları korkutmak için aslan almak gerekir. Sadece aslan olmakla yetinen bir şey bilmiyor demektir...” 
“Savaş-direniş”  argümanı ile kitle yığınları Kürtlerin “aslan”  gücüyse, diplamasi de “tilki” yanını oluşturmak zorundadır. Çünkü, tarihi savaşlar yazmıyor, siyaset yazıyor. “Aslan” bir güç olabilir, ama unutmayalım aslanların tarihini her zaman avcılar yazmıştır!
İdeolojik kimlik üzerinden “diplomasi”nin Kürtlere bir şey kazandırmadığını artak rahatça tartışabilmemiz gerekiyor. Bir kaç tane marjinal Komünistin Kürt hareketini desteklemesinin ciddi bir anlamı yoktur. Kaldı ki, Avrupa Sosyalistleri ve Yeşilleri içinde  Kürtler Türkler kadar örgütlü değildir;  Avrupadaki sosyalist-yeşiller gibi “sol” Partilerde Kürt ve Türk demokratlardan çok faşistlerin ve Fethullahçıların daha çok örgütlü olması diplomaside ideolojinin  çok anlamlı olmadığının kanıtıdır.
Onun için ulusalcı bir karekterle, pragmatist bir diplomasi tarzını neden seçmeyelim? Tarihi ve kavramları hep soldan okuyanlar, pragmatizmi bulandırıp öylece Kürtlerin başına bele ederler.
Kürtler ve diplomasisi üzerinde ağır bir yük vardır, bunun adı da “terörizm” dir. Kürt siyaset hareketinin yerinden kıpırdayamaması, istihbaratlara muhtaç kalmasının veya bırakılmasının bir nedeni de budur.
Türkiye’nin dayatması ve Abd’nin, Nato’nun zorlamasıyla nerdeyse tüm dünya “terörizm” tanımında hemfikir. Burda kirli ittifaklar soncu çıkar birliği olsa da, Kürtlerin hiç bir payı yok mu sorusunu artık tartışmak zorundayız.
“Savaş-direniş”  fetişizmi ile amacını aşan yanlış eylemler, bıktırıcı korsan gösteri ve  baskınlar ve en önemlisi de herkese “kafa tutan”,  diklenen tarzın “terörizme” nasıl ve ne kadar zemin olduğunu görmek gerekiyor.
Geçen yıllarda Abd’nin bazı Kürt siyasetçileri “uyuşturucu trafiği” ile tanımlaması karşısında Kürt siyasetçilerinden en yetkili biri, sanki bir militanını toplantı da azarlarmış gibi “bu terbiyesizlik, ahlaksızlıktır”  diye demeç vermesini tüm politikacılar izleyip, Kürt diplomasisine not verdiklerini artık bilmek zorundayız.
Geçmişte biraz da Türk devletinin kışkırtması ve çeşitli nedenlerden dolayı bazı devlet ve hükümetler “düşman” ilan edilebilmiştir. 19. Yüzyılda Bismarck Almanyası “Güneşte yerini almak ama kimseyi gölgeye itmemek” diplomasisi ile diplomasinin en usta zamanını başlatmıştır. Almanya gibi küresel bir devlet Fransız ve İngilizlere karşı “güneş altında yerini bulmak isteyen” askeri ve ekonamik gücünü gösterirken, “dostluk, ittifak,  ve  nezaket” diliyle de “kimseyi gölgeye itmeye niyetimiz yok” diye barışçıl dili sürdürürken,  değil devletsiz, ulus olarak bile tanınmayan Kürtlerin “düşmanlık” ilan etmesi akıl karı mı?  Bazen blöf, bazen üstü kapalı tehdit, bazen zorlama olabilir, ama açıktan düşman tanımlaması ve hedeflenmesi Türklerin dostunu, Kürtlerin ise düşmanını çoğaltır.
Geçen yıllarda “Oslo görüşmeleri” olarak bilenen ve “müzakere” olarak adlandırılan görüşmelerin istihbaratla sınırlı kalması Kürtlere hiç bir meşruiyet kazandırmamıştır. Ama aynı zaman da “görüşmelerin” Uluslararası diplomasi zeminine taşınmaması nedeniyle hiç bir bağlayıcılığı olmadığını, masanın bir tekme ile yıkılması kanıtlamıştır.
Diplomasi tarihini inceleyin, istihbaratlar üzerinde gelişen hiç bir barış anlaşmasına, pakta veya konsensüse rastlayamazsınız. İstahbaratlar öngürüşmelere “yeşil ışık” yakmak için kullanılır. Ancak öngürüşmeler diplomatik misyonlar tarafından yapılır. Diplomatik misyon’lar kimlerdir; ticari temsilciler, gazeteciler, sivil kurum yetkilileri vs. Bunlar “müzakere” eder, kararı veya imza gününü törenle siyasetçilere bırakırlar. Tarihte çözümlerin, anlaşmaların yöntemi böyle gelişirken, Kürtlerin istihbaratlara muhtaç bırakılması yanlıştır.
Son İmrali-Mit görüşmeleri eğer sürdürülmek isteniyorsa, Kürtlerin tüm aydın ve politikacı kesimleriyle tartışılarak ve  uluslararası zemine taşırılarak yapılmalıdır.Aksi halde “müzakereler” su üzerine yazılmış anlaşmalardan öteye geçmeyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder