PKK Değişebilecek mi
Kürt siyaset tarihinde PKK’nin değişim arayışı, Kongre-Gel ve KCK deneyimleriyle ifadesini bulmuştur.
Kongra-gel süreci: Amerika, Irak’ta Saddam iktidarını tasfiye edip Kürt Federe devletinin ortaya çıkması sonucunda, PKK’ye “yeşil ışık” yakmıştı. Türk devletinin Federe Kürt devletine düşmanlığı ile Kürt sorunu çözümündeki “imha-inkar” konsepti Abd’nin yerel komutanlarının PKK’ye ilgi duymasına yol açmıştı.
Hatırlanırsa eğer, Türk askerlerine operasyon ve başlarına çuval geçirme olayı bu döneme rastlar.
O dönemin PKK’nin “lider siyasetçisi” konumanda olan Osman Öcalan, Ortadoğu’da “domino teorisine” kendini o kadar inandırmıştı ki, “Abd için Kürtler stratejik, Türkiye ise taktik ittifak olduğu” yönünde açıklamalar bile yapmıştı. Kürt siyaset liderliğine soyunmaya çalışan, Abd uşakçılığının basiretsiz ve şahsiyetsiz siyasetini PKK’nin gündemine aldırmaya çalışmıştı.
Kongre-gel ile hedeflenen yönetimin sivilleşmesi, iç işleyişin demokratikleştirilmesi, ve kadro yapısının yerleşik düzene geçişini savunan, kısacası bir reform hareketi olarak gündeme gelmişti.
Abd’nin yerel bir “başçuvuşu” ile görüşmeleri “stratejik” değerlendiren, Türk devletinin Ortadoğu’daki “stratejik” konumunu göremeyen bu siyaset bilmezlik, Kür siyaset hareketini gruplaşmaya sürüklemişti.
Kongra-gel ile öngürülen dönüşüm hareketi kişisel heves ve “öngörüsüzlükler” nedeni ile ayakları havada, nesnel ve somut temelleri olmayan, soyut teorik argümanlar ile sadece yazılı programda yer alma dışında, pratik geçerliliğe dönüşemedi.
KCK süreci ise, İmralı’da Fethullahçılarla “çözüm dialogları” ile temelleri atılan ikinci bir “değişim” ve “çözüm” programıydı.
Bu programa göre, “silahlı gücün tedricen siyasete evrilmesi, illegal zeminden legal zemine dönüşümü” ele alan bir entegrasyon programıydı.
Bu “entegrasyon” programının siyasal temellerini, “barış”, “Kürt sorununa demokratik çözüm” ile “Türkiyelileşme” kavramları oluşturmuştu.
İmralı’nın “barış olacak” dediği ve sonradan “Oslo görüşmeleri” olarak kamuoyuna yansıyan, “çözüm” görüşmeleri “barışa” ramak kala(!) herşey tersine dönmüştü.
Türk hükümeti “Silvan saldırısını” bahane etmişti, Kandil ise Erdoğan’ın güvenilmezliğine yorumlamştı.
Her iki tarafın “barış-çözüm” diyalektiğini tartıştığı süreçte Akp hükümetinin askeri olarak “Sri lanka” çözümüne hazırlık yaptığı, uluslararası zeminde ise Arap baharının “Kürt baharına” yol açmaması için onbinlere varan ve halen de devam eden “KCK tutuklamaları”yla son bulmuştu.
KCK ile gerçekleştirilmek istenen ikinci değişim deneyimi de bu nedenlerle hayat bulamamıştı.
Akp değişti mi?...
Akp, ilk dönemlerde Abd’nin Ortadoğu formatlarına ayak diretmişti. Barzani’yi aşağılayarak, Federe Kürdistan’ı “düşman” ilan etmişlerdi.
Federe Kürt devletine karşıtlığın “Abd-PKK ittifakına” yol açacağı öngürüsü ile Güney Kürdistan’daki petrol rezervlerin Türkiye üzerinden geçişini hesaplayan projeler sonucunda Akp “Abd’nin politikalarına “evet” demiştir. Akp-Abd yakınlaşması “PKK’yi ortak düşman” ilan eden deklarasyonlarıyla sonuçlanmıştı.
Bu birinci formatı kabul eden Akp, Ortadoğu’ya “uyum” politikalarıyla sürece dahil olmuştu.
İkinci format ise, PKK’nin “şii ittifakından çırakırılıp, en asgari çözümle Türkiye’nin rahatlatılması” üzerine kurulmuştur.
Türkiye “bölünmezliğini” garantiye almak şartıyla bu formata da “evet” demiş, ikinci hamlesini “çözüm” ve “entegrasyon” adıyla başlatmış bulunuyor.
90 yıla yakındır Kemalizmle yönetilen bu devlet, çok katı idi. İnkar ve imha bu katılığın sonucuydu. Ancak Akp, Kemalist cumhuriyetin “esneme gücünü” pragmatizm ve “modern islam” politikalarıyla gerçekleştirmiştir. Akp’nin esnekliğini Abd’nin Ortadoğu fortmatlarından bağımsız ele almak mümkün değildir.
Peki PKK değişicek mi?...
Katı olan kırılır, esnek olan ise en fazla yamulur, bu siyasette olduğu gibi doğanın da bir kanunu!
Titanik filmini izleyen herkes geminin nasıl battığını görür, ama neden battığını ise bilim adamları ancak uzun yıllar sonra açıklayabildi. Gemi saf çelikten yapılmıştı, yani oldukça sağlamdı. Bu sağlam olan gemi nasıl olurda bir çarpışmada ikiye bölünür, okyanusun derinliklerine gömülebilirdi?
Bilim adamlarının vardığı sonuç: Gemi saf çelikten yapılmıştı, ama çok katıydı. Çarpışma anındaki esneme gücü yoktu. Bundan dolayı önce çatlama, sonra kırılmaya yol açtı, diye nedeni izah ettiler.
Bu devasa doğa örneği bile siyaset açısından bir model olabilir.
PKK iki deneyimle değişimi önüne koydu, ama çeşitli nedenlerden dolayı gerçekleştiremedi. Ancak bu gün Ortadoğu’nun koşulları değişmiş bulunuyor. Fırsat ve tehlikeler iç içe geçecek kadar karmaşıklaşmıştır. Bu sürece cevap olabilecek bir örgütlenmeye ve kadrolarının belirlenmesi bir ihtiyaç olacaktır. Abd’li bir diplomat, “Amerika politikalarını değiştirmeden önce kadrolarını değiştirir” söze siyasetteki başarının sırrı olmaktadır.
Bu yeni süreç, PKK’nin sabit fikirli ve profesyonel siyaset karşısında yeteneksiz kalan kadrolarıyla yürüyemeyeceği gibi, PKK’nin etrafını sarmış para ve mevkii avcılarıyla da ilerleyemez.
PKK yeni süreci nasıl bir değişimle sürdüreceği büyük bir merak konusu. İç barış, ulusal birlik, adalet talepleri, demokratikleşme, özgür ifade, Kürtler arası entegrasyon gibi soru ve tartışmalar Kürt siyaset gündeminin önünde bekleyen sorular olacaktır.
Kürtler “dışa karşı esnek kendi içinde ise katı” modellerle artık yürüyemezler.
Eğer silahtan siyasete, dağdan ovaya, illegaliteden legal zemine geçiş deniliyorsa, bu entegrasyon süreceninin örgütü ve modeli de artık tartışılması gerekiyor.
PKK’nin etrafını sarmış para göz ve yalakacı Kürt zenginleri, ikbal avcısı “kravatlı akademisyenler” ile PKK’den umudu olan Kürt yoksullarının arasındaki kavga bu değişim sürecenin karerkterini belirleyecektir.
Sabit fikirli ve üretken olmayan siyaset kadrolarının yerini para göz Kürt zenginlerin alacağından kuşku yok. Her devrim bu trajik kaderi yaşamıştır. Yoksullar savaşmıştır, zenginler öncülüğe konmuştur.
Unutmayalım kimileri ufukta özgürlük, kimileri ise para ve koltuk görüyorlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder