20 Mayıs 2013 Pazartesi

KANDİL CUMHURİYETİ

KANDİL CUMHURİYETİ

Bu başlığın Türkler için tahrik edici, Kürtler için ise umud verici olduğunu biliyorum.
Ama inanın, sürecin tozlu-dumanlı perdesini aralayıp sonuna baktığımızda, varılacak nokta er ya da geç bu olacaktır. Belki bu gün içinde abartılı görülebilir, ama bölgesel denklemde Kandil ele alındığında, Kandil’in bu ismi fazlasıyla hakettiği görülecektir.
Bu sürecin temelleri “büyük evde” atıldı, büyük adamların tartışmayısla karara bağlandı. Açlık grevleri bunun psikolojik ve sosyal zemini; Paris süikasti onaylatmanın ve ikna ettirmenin enstrümanıydı.
İmralı sürecine karşıtlık yada savunuculuk yapmak, bir nefes tüketmedir.  Türkler ne demişti “enstrüman” yani orkestranının bir ama en önemli bir enstrümanı, ama tümü değil!
Peki buna neden ihtiyaç duyuldu, Öcalan halen Kürtlerde tek adam, saygınlığı, mistik varlığı ve alternatifinin olmayışı İmralı’yı adres yapmıştır.
Öcalan ile tartışılmıştır, ancak gündem Kandil olmuştur. Öcalan bunun için, Lenin’in dediği gibi teorinin yeşilliği  ise, Kandil ise pratiğin grisi oluyor. Teori soyutluğuyla elastikidir, globaldir, her koşula uydurulabilecek esnekliktir; pratik ise gerçekleşendir, kuvvettir,eylemdir, bunun için can alıcıdır. Kandilin stratejik önemi bu. Kandil Öcalan’a saygı ve örgütsel birliği gereği kaygı ve çekinceleriyle birlikte “evet” demiştir; ancak S.Demirtaş’ı eleştirmeleri ise ilgili yerlere mesaj olmuştur. Çünkü Kandil bu sürecin ya kurbanı, ya da kahramanı olacaktır. Herkesten daha gerçekçi öngörüye ve politikaya sahip oldukları şüphe götürmez.
Bu süreci, bölgesel gelişmelerden soyut, sadece pozitif algıyla ele alanlar “Türk Kürt barışı” diye içe gömülüp Akp’nin gündemine takılmış durumdalar. Oysa ki, bu sürecin tehlikeleri ve fırsatları üzerine kafa yormaları gerekir.  Bu bir uluslararası konseptir, ve bu konseptte Kürtlerin rolü nedir onu anlamak lazım.  Yine Akp, bu konseptin bir uygulayıcısı mı, yoksa aldığı istihbaratlarla “öngörülü” bir hamle mi yapmak istiyor, sorularına cevab aramak zorundayız.
Tehlike;  Kürtler kullanılıp tasfiye mi edilecek,  ya da birilerinin çıkarı için silahşörlüğe mi zorlanacak? Zamanın en rezil siyasetini yapan O.Öcalan Abd’ye “siz El kaide ile savaşmasını bilmiyorsunuz, bize bırakın biz üç ayda temizleriz” diyerek, lümpen hevesleri için tetikçilik rolünü seve seve dile getirmişti. Ancak ABD “kaz gelecek yerden  tavuk esirgenmez” misali, “Türkler varken, Kürtlere ihtiyacım yok”  diyerek bu zat’ın kirli emelleri kursağında bırakılmıştı.
Bu süreci 1920’lere bütünüyle olmasa da “havası” itibariyle benzetebiliriz. O dönemin Ulusalcı Kürt liderleri ABD başkan’ı Wilson’a “baba” deyip dış güçlere bağlanmışlardı. Ancak İngilizler, Kürt ulusalcıları için “Ordusu olmayan generaller” deyip dikkate almadı, ordusu olan genarellere, yani Türklere kapıyı açarak, Kürtlere Lozan’la şamarı vurdu!
Savaş kadar siyaset de güçle oluyor, günümüz şartlarında kendini pazarlamak bile “güç” üzerinde oluyor. Öyle “kukla” olmak bile artık kolay addedilmiyor.
Fırsat;  her zaman söylediğim bir söz vardır. PKK direndi,  görülmemiş bir savaş verdi, Türklerin arkasında Amerika ve  Avrupa olmasaydı on tane Kürdistan kurabilecek siddette savaştı. Ama bağımsız Kürdistan için gücü yetmedi. Ancak yenilmedi de. Değişmek istedi, bu değişimine bile müsaade edilmedi. Hep bir savaş gücü olarak orta yerde durdu.
Ancak bu gün işler değişmişe benziyor.  Görünen o ki, Abd ilk kez Kürt sorununa el atıyor. Bölgeye düzen vermek için, Kürt sorununu gündemine almış gibi. Abd, Kürt sorununu hep Türklere devretti, kendi politikasını uygulamadı. Ancak bu gün, Amerika devreye girmişe benziyor. Ve bizzat bu projede imzası bulunduğuna dair güçlü kanaatler var.
Simdi bu neyi  ifade eder. Amerika için Kürdistan devletinin olup olmaması önemli değil; önemli olan çıkarlarıdır. Kürtler bu çıkarlara engel ise, Türkler vb. güçler eliyle tasfiye edilmek istenecek, ama bu çıkarlara uyumlu ise, Kürtlere rol verilir, statü biçilir. Kürt sorunu bölgesel bir sorundur, ve uluslararası güçlerin uyumuyla ancak çözülebilir. Gerisi lafı güzaftır!
İran, Kürt gençlerini vinçlerde sallandırmanın gününü bekliyor, Güneybatı’da düz bir ova da küçük çaplı salih ve milis savunması ile Akp yönlendirmesi çetelerin saldırısına uğrayabilir. Maliki, Kerkük sorununu gündeme getirir, federe Kürt devletini zorlayabilir.
Bu gün “barış dili” ile büyük savaşa hazırlık yapıldığı, Ortadoğu’da büyük fırtınanın eseceği günlerin temelleri atılıyor ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır. Kürt kardeşliğinin kalleşlikle karşılık bulacağı ihtimali vardır. Ki, Kürt halkının büyük çoğunluğunun kanaati bu yöndedir.
Tasfiyenin gündeme alınması durumunda, milli burjuva haline gelmemiş Kürt zenginleri ile güce karşı boynu bükük Kürt siyasetçileri (gerek Akp gerekse de BDP içinde) bu konseptin en  büyük sınıfsal dayanağı olacaktır. Milli burjuva değilde Kürt zenginleri kavramını kullanmam çok bilinçlidir. Milli burjuva pazarını örgütleyecek bağımsızlık ister, ancak zenginliğini devam ettirmek isteyen Kürtler ise Türk pazarına muhtaç olduğu için yalaka ve yamanma olmak zorundadırlar. Bunun için Kürdistani düşüncelere sahip kişi ve kurumların tasfiyesi (Paris cinayeti bir örnektir) bu Türk yalakacısı kesimlerin ortaklığıyla gerçekleşebilir. Bu iki eğilim çok ciddi düzeyde kontrol edilmesi gereklidir. Tasfiye edilmenin ve hatta kazanmanın en önemli gücüdür bahsedilen kesimler. En çok Öcalan’a sadık gözüküp Akp yalakacılığı yapanların bu kesimlerin olacağı unutulmamalıdır.
1920’lerden farkımız, generallerimiz ordusuz değildir; ikincisi ise, dört parçada sıkı bir örgütlülük ve askeri disiplin vardır. İşte, stratejik politikaların taktik gücü olmak buna denir.
Kandil, ağır silahları elde etmiş, coğrafyaya hakim, yenilmezliği ıspatlanmış  bir savaş gücü! Bölgedeki gelişmeleri yönlendirme kabiliyeti olan bölgesel bir güçtür. En önemli zaafı meşruiyeti ve uluslararası siyesette resmiyetinin olmayışıdır
Ekenomik olarak, üçüncü dünya ülkelerinden daha zengin ve akışkan bir “sıcak para” ağına sahiptir.
Kuzey Kürdistan’da  yüzlerce belediye, 36 milletvekili direktifinde bulunmaktadır.
Avrupa’da bir devletin bile kolay kolay harekete geçiremeyecek yüz binlerce insanı çok kısa zaman içinde harekete geçirebilme kabiliyetine sahip olması.
Ve herşeyden önce askeri yönetim disiplini.
Tüm bunlar bize neyi anlatır, bir devletin özelliklerini!  Kandil için risk, kimi Ortadoğu örgütleri gibi “taşeron” olarak kullanılma,  ve yönetim kademesinde “sürece uymayanların” bir şekilde tasfiye edilmesi ya da bu devlet düzeyindeki dinamiklerin uluslararası siyasetle buluşturulup siyasallaştırılması. İste bunun adı, KANDİL CUMHURİYETİ olacaktır. Kandil askeri ve siyasi güç olarak uluslararası zeminde “meşruiyet” kazandığı an, bu Kürdistan’ın prototipi olacaktır.  Onun için Kandil, Kürtlerin ilan edilmemiş CUMHURİYETİ’dir, diyorum. Belki bazıları abartılı ve zorlama bir tespit görebilir ama bu sürecin tüm aldanmalarından, hayallerinden daha gerçekçi olduğundan eminim.
Kürtler  “ortak etnisite”, “bayrak” vs gibi sunni gündemlerle uğraşacağına, bu sürecin “barışçıllığından” yararlanıp en acil biçimde, hızlı bir diplomasi ile uluslararası siyasete girmeleri gerekiyor. Kürtler üzerindeki “terörist” damgasının kaldırılması geri çekilmeden, barış-kardeşlik retoriğinden daha acil bir program olmalıdır. Bir Kürt siyesetçi “barış-kardeşlik” desin, ama On Kürt siyasetçi “terörizm” damgasını ortadan kaldırmakla uğraşsın! Kürtlere uluslararası alanda meşruiyet kazandırmayan hiç bir politika kalıcı olmayacaktır!
Akp devleti, Ağrı dağının tarajedisini tekerrür etmek istercesine “Kürdistan Kandil dağında meftundur!” hikayesiyle  tasfiye politikasını dayatıyor. Ben siyasette kimin ne söylediğinden çok, kimin hangi gücü temsil ettiğine inanırım. Dil büyük gözükür ama hiç bir şeydir, güç ise çok gözükmez ama çok şeydir.
Devletleşmeye açık böylesi bir gücün, haksız-hukuksuz, talepsiz-koşulsuz Akp’nın propagandasının ürünü olan silahlarını teslim etme gündemi ile Akp’lilerden daha fazla ateşli konuşan bazı “siyasetmedar”ların geri çekilmenin aciliyetini gündeme getirmelerine şaşarım doğrusu!
Zihinsel karmaşıklığa ve politik oyunlara rağmen ruhumuz ve gönlümüz; canını ve yüreğini sömürgeci cellatların namlusuna siper etmiş Kürt evlatlarıyla olacağını da belirtmek isterim.











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder