K!IRKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK VE YURTSEVERLİK
İspanyol ve Portekizlilerin 16. Yüzyıldan itibaren Amerika’ya akınları ile kölecilik tarihi birlikte gelişmiştir. İngiliz ve Fransız kolonizasyonu ve köleciliğinden farklı olarak, başta Brezilya olmak üzere Güney Amerika’daki köleciliğin gelişim biçimi incelemeye değerdir.
Fransız ve İngiliz köleciliği; köleyi “köle” gibi kullandığı gibi “köle ailesi” kavramını da geliştirerek aileyi de köleleştirmiştir. Beyaz ırkın siyah ırka üstünlüğü bu zoraki sömürüden ve akıl almaz burjuva zenginlik güdüsünün doğurduğu üstünlük kompleksinden kaynaklanır.
Ancak Güney Amerikada “kırmızı ağaç” olarak tarihe geçen, orman kesimleri, ağaç taşımacılığı ve şehirleşme ile şeker kamışlarının üretimi ve kesimi üzerine gelişen kölecilikte erkek köleleştirilir, kölenin ailesi ise özgür bırakırılır. Hatta Beyaz ırkla siyahi ırkın evliliği sonucu melez bir ırk oluşur. Onun için Güney Amerakadaki kölecilik tarihini inceleyin, köleciliğin en yaygın biçimde gelişmesine rağmen, ırkçılığın emaresine rastlanmaz. Bu gün bile ırkçılığa rastlanmayan tek yer Güney Amerika’dır.
Çüknü Güney Amerika’da kölecilik erkeğin kas ve çalışma gücü üzerine gelişmiştir; kadın ve çocuklar ise özgür bırakılıp beyaz ırkla kaynaşıp, ortaklaşmıştır.
Bu iki örnekten görüleceği gibi, Irkçılık, özünde bir üstünlük kompleksi yaratan ruhi bir hastalıktır.
Milliyetçilik, ırkçılığın siyasallaşma ve devletleşme biçimidir. Milliyetçiliğin, Fransız devrimi ve “ulus-devlet” in bir sonucu olduğu tezi doğru değildir.. Fransız devrimi, “ulus-devlet”in teorik temelini ortaya çıkarmıştır; ancak cumhuriyet, laiklik, demokrasi gibi yönetim biçimlerini de birlikte doğurmuştur.
Onun için “ulus-devlet” tamamıyla milliyetçiliktir, demek bir tarih bilgisizliği kadar, siyasal bir yanılgıdır da. Bir devlet ırkçı ya da milliyetçi olabiliceği gibi demokratikte olabilir. Devletin karekterini belirleyen onun yönetim biçimidir, var olma biçimi değildir.
Kürtlerin “ulus-devlet” tartışmasında, Kürtler devlet istediğinde milliyetçiliği savunmuş olur manasında “ulus-devlet”i reddetmek doğru olmadığı gibi, milliyetçiliğin aksine Kürtler laik, demokratik ve cumhuriyet esaslarına göre kendilerini yönetebilme gücünde olabilirler.
Ancak, ırkçılık üzerine gelişen ulus-devletler, demokrasiden ziyade milliyetçiliğe sarılıp, bunu siyasallaştırmışlardır. Devletleşmenin hastalıklı hali ırkçılık iken, özgür ve demokratik yurttaşlık esasları ise demokratik, laik düzenden geçer.
Yurtseverlik kavramı ise Amerikan doğumludur. Amerikan iç savaşına kadar İngiliz-Fransız kölecilik sistemine sahip olan Amerikan köleciliği olarak devem etmiştir. İç savaşın başlaması ile Amerikan burjuvalar ile köleler birlikte savaşmıştır. Savaşta aynı mevziyi paylaşmışlardır, aynı silahı kullanmışlardır, aynı dava uğruna canlarını feda etmişlerdir.
Ölümü eşit olanların doğumunun eşit olmaması bir tanrı düzeni olamazdı. Amerikan burjuvaları, birlikte savaştıkları kölelerine karşı büyük saygı duymuş, ve “ölümü eşit olanların doğumu da eşitt olmalıdır”, diyerek, “her insan doğuştan özgürdür” tanımı “Amerikan bağımsızlık bildirgesinin” birinci maddesi olarak tarihe geçmiştir.
“Her insan özgür doğar,” tanımı köleciliğin reddi olarak insanlığa sunulmuştur.
Yurtseverlik bu açıdan, aynı topraklarda doğan ve büyüyen insanların ortak duygu dünyasını anlatır. Irk, renk, dil, din yurtseverlik kavramıyla bağdaşmaz. Allahın insanı eşit yaratmasıyla, her insanın özgür doğması, bir Amerikan vatandaşlığı simgesi haline gelmiştir.
Türk milliyetçiliğinin ve ırkçılığının aksine, sol jargonu taşıyan kesimlerde son dönemlerde “anayasal vatandaşlık” “ortak vatan” ve “yurtseverlik” tanımları dillendiriliyor.
Eğer bu tanımlarında samimi iseler;
Bir, Kürtlerin yaşadığı topraklara “Kürdistan” demek erdem ve cesaretinde olabilecekler mi?
İki, Kürtlerin milli bir dili vardır, milli renkleri vardır, bunların varlığını hazmedebilecekler mi?
Üç, siyasal örgütlülüklerine saygı duyacaklar mı?
Dört, Kürlerin kendi kaderini tayin etme hakkına saygı duycaklar mı? Ortak vatanda, yurt sevgisinin şartları bunlardır.
Cumhuriyetin kuruluşunda “Kürt-Türk ortak kan döktü” edebiyatında samimi iseler, Amerikan vatandaşlığında olduğu gibi, “ölümde eşit isek, yaşamda da eşit olacağız” ilkesi olmalıdır.
Ancak buna varmak için bile Türk ırkçılığının tedavisi şarttır. Çünkü Türklük, doğal bir uluslaşma değildir; bir vakıadır, dolayısıyla ırkçılık hastalığdır. Bu hastalık tespit edilmeyip, tedavi edilmeden “ortak vatan, yurtseverlik” gerçekleşmez. Bunu anlamak için, önce Türk ırkçılığının nasıl geliştiğini anlamak lazım. Osmanlı döneminde “Etrak-i bé idrak” olarak bilinen yani “idraksız Türkler” olarak aşağılanan Türklüğün, kendini var etme biçimi olarak gelişmesidir. Zamanında ayaklar altında ezilen, aşağılanan toplumsal algının askeri ve büroktarik gücü eline geçirmesiyle, bu kez kendi dışındaki herkesi red ve inkar eden, zorbalıkla tasfiye etmeye çalışan bir vakıaya dönüşmenin adıdır Türklük.
İttehak-i terakk-i örgütlenmesi ve Kuvayi milliye mücadelesi ile Türklük kavramı allanıp-pullanarak modernize edilmiştir. Cumhuriyet savaşında Atatürk’ün büyük Kürt ittifakı sayesinde cumhuriyet kurulmuştur.
Türkiye cumhuriteyinin “Türk-iye” kısmının ırk-i nitelik taşıması, Türklüğün osmanlı kaşsısında aşağılanması ile Kürt liderlerin ihaneti ve köken olarak Kürt olan ama Kürtleri Türkleştirmek isteyen Ziya Gökalp gibilerin “Kürtlerin asimle etme tezleri” ile , cumhuriyetin ismi “Türk-iye” gibi ırk-i bir nitelik taşımıştır.
Ve bu cumhuriyet kurulurken, önce Kürtlerle birlikte kurduklarını cemiyetlerinde, mitinglerinde ilan etmişlerdir. İktidarlarını sağlama aldıktan sonra Kürtleri “Türk” ilan ederek, “Türkiyede yaşayan herkes Türktür” ırkçılığını başlatmışlardır.
Türk ulusçuluğu insanlığın ve doğanın tersine gelişen, zoraki ve aşağılık kompleksine dayalı bir ırkçılıktır. Kürdün, Ermeninin, Arabın, Asurinin, Rumun olduğu yerde Türklük olmaz, Türklüğün olduğu yerde de bunlar olmaz. Yine islamlaştırılan milliyetçiliklerinin içinde ise Hırıstiyanlığın, aleviliğin, yezidiliğin ve ateistlerin yeri hiç olmaz.
İnkar ve tasfiye üzerine gelişen Türklük asıl bir sorundur.
Türklüğü hastalıklı olan bayan CHP’linin de, Osmanlı döneminde aşağılanan Türklüğün hıncını Kürtten çıkarmaya çalışan şizofren bir hastadan farkı kalmıyor.
Onun için, Türklüğü hastalıklı olan ırkçlığıyla birlikte, kendi hastalıklı ruh halini tedavi ettirmesi gerekiyor; Atatürk ilke ve inkılapları dışında belki de bir kitap okamayan cahilliğini ise Ulusların var olma biçimi ile Türklük tarihini inceleyerek gidermelidir.
O zaman kimin kimle eşit olması gerektiğini belki anlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder