HALEPÇE ÇOCUKLARI
Tarihimiz kadar hikayelerimiz de trajiktir, Halepçe gibi dertlidir.
İnsanlığın unuttuğu yerde yeşermeye çalışan, her yeşerdiğinde elma kokulu bombalarla tanışan Halepçeli çocuklar gibi tarihin yetimidir.
Hayata doymamış Kürt çocukları ve bebeleri bir kırmızı elmanın hasretiyle büyürken; elma kokulu bombalarla, hayata küstürüldüler.
Herkes suskundu!
Çünkü, suçluydular!
Halepçe bir Saddam eseriydi, Saddam ise şer-i alemin ittifakıydı.
Kürt çocuklarına bir elma vermeyi çok görmüştüler, ama hayatlarının sonunu getirecek elma kokulu Napalm bombalarını, cellatlarına satmıştılardı...
Kürtlerin çığlığı ile insanlığın suskunluğu aynı kulvarda yürüyordu sanki. Çığlık ile sessizliğin ikiz bir kardeş olması gibi.. Suçlular sesizlik içinde, yüzlerini Halepçeye dönerken, Halepçe kan ağlıyordu.
Sonra, can vermiş ölülerimizin fotoğraflarını çekiyorlardı... Çektikleri her fotoğraf karesi ile ödüller alıyorlardı!
Kürdün hayatı elma kokulu Napalmla karartılırken; ölüm fotoğrafları sergi konusu oluyordu, müze müze dolaşıyordu... “insanlığa dersler” diye tanıtılıyordu...
Ey insanlık! Hayatı bize zindan ederken, cesetlerimize ödüller dağıtıyorsunuz, diye hayıflanıyordu Halepçeli çocuklar...
Tarih tersine yazılmalıydı, zaman ise aksine akmalıydı; tanrılar konuşmalı, ölüler şahit olmalıydı Halepçe için, Halepçe’de elma kokulu insan gazabına...
Susanların ve çığlık atanların öyküsünü anlatıyordu bize, Halepçe çocukları...
Adem de bir elma uğruna lanetlenmişti bu topraklarda, nefsine yenik düştüğü için.
Kürt çocukları değil nefsine yenik düşmek, kırmızı bir elmayı özgürce ve tadında yemeye hasret kalmışken, elma kokusuyla yitirildiler...
Halepçe’ye akan bomba yağmuruyla oluşan sis bulutları, Halepçeyi gözlerden silmeye yetmişti. İnsanlığın ilk adımını attığı bu topraklar, cehhenem azabına dönüştürülmüştü Kürtler için.
Tanrının cennet diye yarattığı bu kutsal topraklar, kutsal çocuklarıyla birlikte, ölümü soluyarak, tarihe veda ediyorlardı.
Tarihin suskunluğu ve vahşiliği karşısında Kürt çocukları ölümün farkında olmadan, ölüme koşarken bile “Dayé Dayé bihna sévé té” diyerek ölüme gittiler... Anaların çığlıkları arasında, oyun oynar gibi ölüme koştular... Her şeyden habersiz çocuk masumiyetleriyle mahşer-i ölümü kucakladılar...
Ölüm uykusunda bile gözlerini açan bir Halepçe çocuğu, “anne bak resmimizi duvarlara asmışlar” diye sevinirken, analar soluksuz ve sessizdi!...
Ölen Kürt çocuklarının fotoğraflarına ödüller dağıtanlar, bu gün hala “jenosit” diyemeyecek kadar aciz ve utangaçlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder