3 Haziran 2013 Pazartesi

Taksim ve Kürtlerin Rolü

Taksim ve Kürtlerin Rolü

Taksim olaylarından önce Reyhanlı olayına gidelim.
Reyhanlı olayı, Suriye’ye müdahele etmek için yapılmış, diplomatik dilde “casus belli olarak tanımlanan, savaş gerekçesi amacını taşıyan bir olaydı. Reyhanlı eylemini kim yaptı sorusundan çok neden yapıldı sorusu daha manidardır.
Saddam’ın akibetine uğramamak için Suriye’ye askeri olarak girmekten sakınan Akp, islamcı çeteler ile insiyatif oluşturmaya çalıştı.
İslamcı çetelerle işleri yürütemeyeceğini anlayınca, Abd’yi Suriye’ye müdahaleye çalıştı. “Reyhanlı olayı” ile Abd’nin Suriye’ye müdahele etmesine ikna olacağına kendini hazırlayan Erdoğan, Obama ile görüşmesinde ciddi bir şokla karşılaştı.
Abd dış işlerinden Kerry ile Rus Dış işleri bakanı Lavrov “Suriye meselesi üzerinde prensipte anlaşmıştı”. Bu anlaşmaya göre Suriye’nin kaderi hakkında Abd kadar Rusya’da konuşma hakkına sahip olacaktı! Bu Türk dış politikasının yenilgisi anlamına geliyordu.
Rusya “doğal gaz” üzerinden, Abd Kürt petrolü üzerinde diplomasi yaptı. Ortak sonuç, Suriye’ye müdahelesiz çözüm bulunacaktı! Ya Esad’ın ciddi reformlarla iktidarını devam ettireceği bu olmasa bile Irak benzeri Kürt, Alevi ve Sunni örgütlülüğüne dayalı koalisyon, ya da federasyon iktidarlaşması olacağa benziyor. Önümüzdeki günlerde Cenevre’de gerçekleşecek Suriye konferansının ana gündemi, yeni Suriye iktidarının formları üzerine gelişecek tartışmalar olacaktır.
Obama-Erdoğan görüşmesinde “Suriye’ye askeri müdahele” kararı çıkmadı, tam tersine Erdoğan’ın Suriye’ye savaş merakı eleştiri konusu olmuştu.
Abd ve Avrupalıların övgüsüne nail olan Erdoğan bu kez eleştiriyle karşılaşmıştı; açık bir dille söylenmese de basının global diliyle  “savaş kırşkırtıcılığı” ima edilmişti.
Dış politikada “sultanlık” taslayan, iç politika da Mit-polis iktidarı kuran Erdoğan’a “dur” ihtarı, bu kez onu yaratan ve iktidara getiren güçlerden geldi. Batının “besleme çocuğu” olan Akp iktidarı sınırlarını aşmış olacak ki, bu kez hizaya getirme politikalarıyla karşılaştı.
Uluslararası politik ve istihbarat desteğine sahip Akp iktidarı ilk ihtarını “Obama-Erdoğan görüşmesinden” aldıysa da, şamarını ise taksim olaylarında yedi. Bu ihtar ve şamar, Akp’yi şimdilik yenilgiye götürmese de, gerilemesinin “start işareti” olarak görülebilir.
Taksim olaylarının başlaması zamanlama olarak bir tesaddüftür. Ama gelişmesi bilinçlidir.
Abd belki de ilk kez, hızla bu eylemlere karşı polis teskilatını eleştirdi, eylemleri açıktan destekledi. Ve diş islerinden bir yetkili “Akp’nin sola ihtiyacı var” diyerek, Akp’nin tek başına iktidar olma heveslerine ince bir ayar verdi.
Avrupa çıtayı daha da yükselterek olayları Tunus ve Mısır eylemlerine benzeterek “Türk Baharı” diye yansıtmaktan geri kalmadı.
Dalga dalga yayılan gösteriler uluslararası merkezlere taşındı, dünya gündemine aniden girdi.
Bazı arkadaşlar “bir Batı oyunu mu demek istiyorsun” diyebilirler. Olayın başlaması toplumsal muhalefetin duyarlılığıdır, ancak uluslararası güçlerin bu duyarlılık üzerinde insiyatif göstermeye çalışması, Akp’yi önümüzdeki dönemde sancılı günler beklediğini işaretidir. Abdullah Gül’ün “gerekli mesajlar alınmıştır” söylemi toplumsal muhalefetin duyarlılığı kadar, Batının rahatsızlığına karşı verilen bir cevapdır. Akp iktidarı eskisi gibi artık rahat olmayacaktır. İçte ve dışta mercek altına alınmıştır.
Taksim olaylarını dış politika mecrasında bu açıdan yorumlanabilir.
Taksim olaylarına karşı  Roma lejyon ordusunun kontrol dışına çıkmış lümpenler çetesi haline gelen Polis teşkilatının uygulamaları, Kürtlere karşı uygulanın polis vahşetinin deneyimleri sonucudur.
Kürtlerin “Bize uygulanan vahşete karşı sessizliğiniz, size vahşet olarak geri döndü” tespiti Türk demokrasi hareketi açısından önemle dikkate alınması gereken ciddi bir eleştiridir.
Ancak Kürtler, bu süreç içinde formel tarzlar olan ya “demokrasi hareketi” adına Akp faşizmine karşı muhalefet (Chp-Mhp) faşizminin yedeğine girmesi ne kadar yanlışsa; bu süreci uzaktan izleyerek “bana ne” demesi de o kadar yanlış olacaktır.
Kürtler bu eylemleri desteklemeli, moralen katkısını sağlamalı ama “bedel vereni” olmamalıdır. Özellikle Polisin vahşi karekteri Taksim olayları ile değil, Kürdistan’daki uyguladıkları kirli politikalarla teşhir edilip Akp şahsında Türk faşist sisteminin teşhiri esas alınmalı. Teşhir edilen Türk faşist sistemi kadar Kürtlerin ulusal ve insani mücadelesinin meşruiyeti uluslararası cephede ve bölgesel  düzeyde propagada edilmesi gerekiyor.
Bazıları Kürtleri “Donkişot” olmaya sürüklemek isteyebilir, bazıları ise “bana ne” diyebilir.
Ancak politika ne akılsız cesaret işidir, ne da etrafında gelişen olaylara duyarsız kalma işidir.
Bu dalgada Mhp, Chp ve İşçi partili gibi faşis ırkçılar var diye Kürtler kendini bu gelişmenin dışında tutmamalı. Amaç tabi ki, Akp ya da Chp’den birini seçmek değildir. Kürtler için ikisi de ırkçı örgütlemedir. Biri sol/laiklik adına ırkçılık yaptı, diğeri islamcılık adına... Kürtlerin amacı Türk faşist sistemini teşhir etmek olmalı. Bu rol doğru oynanırsa Kuzey parçasında “Ana muhalefet” olma gücü elde edilebilir.
Bu eylemleri geleceğini Akp iktidarına bağlamış Kürt zenginleri “barışa karşı gelişen tertipler” olarak yorumlayabilir. Chp’ye karşı Akp adres gösterilebilir. Akp’nin zayıflaması Chp’nin güçlenmesi olarak görülmesi ciddi bir yanlıştır. Akp’nin zayıflaması, Türk sisteminin Kürtler karşısındaki zayıflaması anlamına gelecektir. Her halükarda zayıflayan Türk faşist sistemi, daha güçlenen Kürt ulusal hareketi olacaktır.
Bu süreci “ne Donkişot vari bedel vereni” olunmalı ve ne de “hepsi faşisttir” türünden düz bir mantıkla Kürt hareketi gelişmelerin dışında kendini tutmalıdır. Türk sisteminde açılan her gedik, Kürt özgürlük mücadelesinde kazanılan birer değerdir. Taksim olaylarına yaklaşımda “sistemde açılan gedikte gücünü inşa etme” politik amacımız olmalıdır.
Taksime ilişkin politik durusumuz bu iken, ilkesel olarak  Kürtler, Taksim olayına ilgili olmalı ama enerjisini Güneybatı Kürdistan’a harcamalı.
Taksim, Kürt özgürlük mücadelesine olumlu ya da olumsuz bir gelişme sunabilir, ama Rojeva kader tayin edici düzeydedir.
Gözümüz Taksim’de ama enerjimiz Afrin’de olsun!
 03/06/2013


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder