9 Temmuz 2013 Salı

Mursi'den Erdoğan'a...

Mursi  “seçimle” geldi, darbeyle gitti.
Dönemin siyasetçisi olmanın işgüzarlığının bir soncu.
Tarihin bir yalanı, siyasetin acımasız sonucu Mursi’yi tahtından ettiği gibi, itibarından da edecektir.
Mısır’daki darbe depremi en yakın etkisini Türkiye’de gösterdi. Erdoğan “darbeler kötüdür” diyor. Demokratik seçimleri öne sürerek, Mursi’ye arka çıkmakta.
Darbeler kötü olmasına kötü de, birilerinin beslemesi olup “seçimlerle” işbaşına gelmek daha da kötüdür. Erdoğan “darbe”yi kınarken, “batı beslemesi” olduğunu gizlemeye çalışıyor.  Jakoben darbecilik yerine post-modern darbeciliğin adı olan “besleme seçim çocuğu” olarak dünyaya gelmesini unutmuşa benziyor.
Gezi olayları içerden, Mursi’nin gidişi ise bölgesel ve küresel boyutta Erdoğan’ın tahtını sarsmıştır.
Erdoğan’ın “demokrasi, seçim ve darbe karşıtlığı” haykırışı bu nedenle!
Abd 2000’li yıllarda “radikal islama karşı radikal tedbirler” yerine “ılımlı formlar” üzerine tartışmaya başlamıştı. Ortadoğu’da bu “ılımlı formu” Türkiye, Mısır ve Ürdün üzerinden geliştirmek istiyordu.
Mısır’ın İsrail’le tarihsel çelişkisi, Ürdün’ün jeo-politik ve jeo-stratajik kapasite yetersizliği, Türkiye’yi bu “ılımlı formun” gözdesi yapmıştı. Erbakan’dan kopmalarla liberal sermayanin savuncuları olarak Erdoğan-Gül ve Arınç üçlüsüne, Tanrının ilk insanı topraktan yapıp üfleyip can vermesi gibi, Batı’nın üflemesi ile bu üçlü hayata geldi.
Bu “ısmarlama ve besleme” siyasetçilerin vizyonu “değişen kadrolarla değişen Ortadoğu politikaları” olarak tanımlanmıştı.
Abd Ortadoğuy’u liberalize edip “az sorun ile çok kazanç” mahiyetinde, tarihteki vasallık kurumunu Türklere adderken, Türkler “sultanlığa” göz  diktiler.
Mısır ise trajik tarihini yaşıyor. Mursi “demokratik seçimlerin çocuğu” idi ama bu gün, darbenin kurbanı! Bu kurbanın tek savunucusu Erdoğan ile gücü ağzındaki sözün ötesine geçmeyen Afrikalılar!
Peki Mursi’nin darbe ile gidişi bize neyi anlatır?
Mursi’de Erdoğan gibi küresel sermayenin “besleme çocuğu” idi. Ama içte özgürlükleri kıstı, dışta ise liberal dünya stratejisine karşıt olarak Müslüman Kardeşler minvalini tercih etti. Bu tercih, Mursi’nin sonunu getirdi. Avrupa uydurması olan “Arap baharı”na devrimci diyenler, bu günde Mursi için sokaklara dökülenlere “devrimci” diyorlar. Kürtleri uluslararası siyasetten koparıp, Erdoğan’la aynı kulvarda buluşturmanın tuzağıdır, bu “devrimci” söylemler!
Mursi’nin gitmesiyle Erdoğan’ın sallanan tahtına “güvünce” olmak isteyen kimi “sol” eğilim ile gerici-zengin Kürtlerin “darbe karşıtı” hastalığı Kürtleri uluslararası siyasetten  tecrit ettirmenin arayışlarıdır.
Hatay faciasında Erdoğan’ı destekleyen, Taksim olaylarında “güçlü Erdoğan” söyleyen ve Mursi olayında ise “darbeciliğe karşıyız” diyenler Kürtleri uluslararası gelişmelerden kopardıklarının farkındalar mı, tartışmak lazım. 
Erdoğan’ın Kck operasyonları bir Kürt darbesi değil miydi?
Erdoğan’ın 6 Kürt milletvekilini hapiste rehin tutması bir seçim darbeciliği değil de nedir? Mursi darbesine karşı çıkılırken, Kürt özgürlüğü Erdoğan’ın kucağına itilmemelidir.
Türkler açısından ise,  Taksim olayları “orta sınıf hareketi” olarak istismar edilen özgürlüklere dayanıyordu. Laik ulusalcılar bunu “tahrir”e benzetip  iktidarı devirmenin “deneyimine” dönüştürmek istediler. Ancak Taksim olayları ne Türk solunun gafilane tanımları gibi bir “devrim deneyimi” idi, ne de fırsatçı ulusalcılar gibi bir “darbe süreci”ydi.
Türk solu “devrim” laik ulusalcılar ise “darbe” hayali ile yanıldılar.
Taksim olaylarının uluslar arası etkisini görmeyenler, körün fili tanımlaması gibi tanımladılar. 
Uluslararası sermaya Erdoğan’a “seninle buraya kadar” mesajını vermiştir. Gül ve Arınç ekibi uluslararası sermayenin talepleri doğrultusunda bu sürecin “makul siyasetçileri” olarak iktidarlarını sürdürmek istiyorlar.
Ancak Erdoğan hırsını gemleyemeyecek kadar “hasta adam” ruh hali içinde.
Erdoğan, küresel sermayenin saldırılarına karşılık Kürt petrollleri üzerinde siyaset yapacaktır, içte ise gerici, zengin Kürtleri yanına alarak Kürtleri “oy deposu” olarak kullanacaktır.
Akp’nin siyasal reflekslerinden ziyade, Türkiye’deki gelişmeleri belirleyecek küresel sermayenin refleksleri daha fazla önemsenmelidir. Kürtler çıkarını sadaece Akp ile müzakerelere değil, uluslar arası gelişmelerin etkisini gözetleyen politikalar tercih edilmelidir. 
Mursi, Menderes örnekleri sadece bir tehdittir; dolayısıyla bir işarettir. Erdoğan şaşaalı alkışlarla geldi, beddualarla gidecektir.
Bedduayla gidenin arkasında fatiha okumaya gerek yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder